Tarihin İzinde -1

M.Ö. 4. yüzyılda, Makedonya kralı olan Philomelus tarafından Philomelion adıyla kurulan şehir, Roma İmparatorluğu döneminin başlarında Asia eyaletinin; imparator Diocletianus zamanından itibaren ise Pisidia eyaletinin sınırları içinde yer aldı.

Tarihin İzinde -1

Frigya ile Kapadokya arasında, önemli bir ticaret güzergâhında bulunan Akşehir'in tarihi, Hitit ve Frigler dönemine kadar uzanır. Sard’dan başlayıp ünlü Kral Yolu adıyla bilinen ticaret yolu, Akşehir topraklarından geçmekteydi. 

Hititler döneminde kentin adı Thybrion olarak kullanılmıştır. 704 yılının baharında Emeviler tarafından kuşatılan şehir, açan meyve ağaçlarının etkisiyle Şehr-i Beyza adıyla anılmıştır. 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Türklerin eline geçen bölge, Anadolu Selçuklu Devleti yönetimine girmiş ve Akşehir adıyla anılmaya başlanmıştır.

Tarih boyunca adı Akşar, Ahşar ve Akşehir olarak farklı telaffuzlarla anılmıştır.

Philomelus’un Efsanesi ve Kökeni

Efsaneye göre, tarım ve bereket tanrıçası Demeter, bir gün Kadmos ile Harmonia’nın düğününe katılır. Bu düğün, tanrıların ve ölümlülerin bir arada bulunduğu, görkemli bir şölendir. Orada Demeter’in gözü, yakışıklı ve cesur bir ölümlü olan Iasion’a takılır.

İkisi arasında kısa sürede güçlü bir çekim oluşur. Ritüel gereği, kutsal sayılan bir tarlaya giderler. Tarlanın toprağı önceden üç kez sürülmüştür — bu, antik dünyada bereketin ve yaşam döngüsünün sembolüdür. Demeter ile Iasion, bu tarlada birleşerek, toprağın ve insanlığın bereketini kutsal bir bağ ile mühürler.

Fakat bu kutsal birliktelik, gökyüzünden izlenmektedir. Zeus, bazı anlatılara göre Demeter’e gizliden ilgi duymakta, bazılarına göreyse bir ölümlünün böylesine kutsal bir eylemle tanrısal berekete ortak olmasını kıskanmaktadır.

Öfkesine yenilen Zeus, elindeki şimşeği savurur ve Lasion’u anında yere serer. Yıldırımın çarpmasıyla Lasion ölür, Demeter ise acı içinde kalır. Ancak bu birliktelikten Philomelus doğar.

Philomelus, babasız büyür ama babasından çalışkanlığı, annesinden ise toprağın sırrını miras alır. Zenginlik tanrısı Plutus (kendi kardeşi) ona yardım etmediğinde bile yılmaz, sabana iki öküz koşarak çiftçiliği geliştirir. Demeter, oğlunun azmini ve emeğini onurlandırmak için onu gökyüzüne, Boötes Takımyıldızı olarak yerleştirir. Böylece Philomelus, hem tanrıların hem insanların belleğinde ölümsüzleşir.

Demeter’in hayatındaki en büyük acılardan biri ise, başka bir çocuğu olan Persephone ile ilgilidir. Yeraltı tanrısı Hades, Persephone’ye âşık olur ve onu çiçek toplarken yerin altına kaçırır. Kızının kaybolduğunu öğrenen Demeter, öfke ve üzüntüyle bütün yeryüzünü dolaşarak onu arar. Bu süre boyunca toprağın bereketini geri çekerek, dünyayı kıtlıkla sınar.

Sonunda yapılan bir anlaşmayla Persephone yılın bir kısmını Hades’in yanında yeraltında (sonbahar ve kış), kalan kısmını annesi Demeter’in yanında yeryüzünde (ilkbahar ve yaz) geçirir. Böylece mevsimlerin döngüsü oluşur.

Demeter, hem Persephone’nin geri dönüşüyle toprağa hayat veren bir anne, hem de Philomelus’un çalışkanlığını ödüllendiren koruyucu bir figür olarak, mitolojide bereketin ve emeğin simgesi haline gelir.

Üçüncü Kutsal Savaş ve Philomelus

M.Ö. 4.  yüzyıl ortalarında Phocis kentinin başkomutanı(strategos) olan Philomelus, Yunan dünyasını uzun süre sarsacak Üçüncü Kutsal Savaş'ın başlamasında belirleyici bir rol oynadı. 

Peloponnesos Savaşı sonrasında, Delphi'deki ünlü Apollon Tapınağı'nın denetimi, Korint Körfezi’nin kuzeybatısında yer alan Phocis kendine geçmişti. Başlangıçta bu durum Yunan şehirleri arasında ciddi bir sorun yaratmadı. Ancak M.Ö. 357’de, Yunan ana karasının en güçlü şehirlerinden Thebai, Sparta ile olan yakın ilişkilerini gerekçe göstererek, Phocis’e çok ağır bir para cezası (haraç) kesti. Bu, hem onur kırıcı hem de ekonomik açıdan yıkıcı bir karardı.

Phocis halkı, bu baskıya boyun eğmek yerine isyan etme kararı verdi ve Philomelus'u strategos-autokrator (tam yetkili başkomutan) olarak atadı. Philomelus, karşısındaki güçlerin sayıca ve mali olarak üstün olduğunu biliyordu. Bu nedenle ordusunu finanse etmek için çarpıcı bir karar aldı: Yunan dünyasının en kutsal mekânlarından biri olan Delphi Tapınağı'nı 12 bin kişilik ordusuyla işgal edip yağmaladı.  

Tapınakta Apollon'a adanmış sayısız altın ve gümüş sunular, kutsal eşyalar ve değerli eserler bulunuyordu. Philomelus, bunlara el koyarak hem savaş masraflarını karşıladı hem de yeni askerler topladı. Ancak bu eylem, Yunan dünyasından büyük bir infial yarattı. Delphi Tapınağı, tüm Hellenler için kutsal kabul edildiğinden, bu yağma “dinsizlik” ve “kutsala saygısızlık” olarak yorumlandı.

Sparta ve Atina, Philomelos’un yanında yer almayı sürdürse de, Thebai önderliğindeki Boiotia Birliği karşısında durum giderek zorlaştı. Bu sırada Yunan siyasetine yeni bir aktör dâhil oldu: Makedon Kralı II. Philippos. Gençlik yıllarında Thebai’de rehin olarak yaşamış olan Philippos, eski dostlarının yanında yer alma kararı aldı ve ordusuyla savaşa katıldı.

Thebai ve müttefiklerinin sayıca üstün güçleri karşısında Phocis ordusu büyük baskı altına girdi. M.Ö. 354 yılında Parnassos Dağı eteklerinde yapılan çetin bir muharebe sırasında Philomelus, geri çekilme esnasında bir uçurumdan düşerek hayatını kaybetti. Onun ölümü, Phocis için moral açısından büyük bir darbe oldu.

Komutayı kardeşi Onomarkos devraldı, ancak savaş yaklaşık on yıl daha sürdü ve sonunda Makedonya’nın Yunan ana karasındaki gücü büyük ölçüde arttı. Üçüncü Kutsal Savaş, sadece bir askeri çatışma değil; aynı zamanda Yunan dünyasında kutsal mekânların dokunulmazlığı, şehir devletlerinin prestiji ve güç dengeleri açısından bir dönüm noktası olarak tarihe geçti.

Philomelus’un hikâyesi, hem efsanevi hem de tarihsel boyutlarıyla, güç, inanç ve irade arasındaki hassas dengeyi hatırlatıyor. Mitolojide emeğiyle gökyüzünde ölümsüzleşen bir figür; tarihte ise inandığı dava uğruna kutsal kabul edilen bir mekânı bile gözünü kırpmadan işgal eden bir komutan... Bu iki yön, bize bir gerçeği gösteriyor: İnsan, adını tarihe yazdırmak için ya üretmeli ya da risk almalı. Ancak her yenilik, her zafer ve meydan okuma, bir bedeli de beraberinde getirir. Cesaret ile ölçüsüzlüğün sınırını belirleyen şey, yalnızca zamanın ve toplumun vicdanıdır.
 

Derleyen ve Hazırlayanlar : Emine Yağmur ÇAKICI & Melike CAN